Zamanların eN İyisi, Zamanların En Kötüsü
Evrim Kuran
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana. Kitapların ilk cümlelerine vurulurum ben; ilk bakışta aşk gibidir başlangıç cümleleri. İlk göz göze geliş, ilk dokunuş misalidir. İçinden geçmeye çalıştığımız zamanı an itibariyle en iyi anlatan yukarıdaki ilk cümleler Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’ne ait. Ne yazık ki bugünlerde yaşadığımız trajik hikaye iki şehirden fazlasını etkiliyor.
Çin’in Vuhan kentinde sene başında ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalığa yol açan koronavirüs, Antarktika hariç tüm kıtalara, 120’den fazla ülkeye, binlerce şehre yayıldı. Bilgisayarımda sürekli açık duran gösterge panelinde yayılımı anlık olarak takip ediyorum. Teknoloji ne güzel şey değil mi? İnsanı, doğayı, evreni korumaya yetmeyen teknoloji, küresel çaplı kayıpları saniyeler mertebesinde güncelliyor. Bu satırları yazdığım dakikalarda dünya çapında 190.124 teyit edilmiş vaka ve 7516 ölüm vardı. Değil birkaç yıl, birkaç ay, birkaç gün önce bile yaptıklarımızı yapamaz hale geldiğimiz, temassız yaşamı ilke edinmeye, bizim toplumumuzda hiç de alışık olmadığımız sosyal mesafe kavramına adapte olmaya çalıştığımız, umutsuzluk kışına benzeyen bir umut baharındayız. Bu yaşamdan sağ çıkamayacağımıza zaten eminken, bu savaştan yenik çıkmamak için ellerimizde dezenfektan spreyler, kolonya şişeleri ile enseyi karartmamaya çalışıyoruz. Epeydir hurafelere, bilimsizliğe teslim olmuş coğrafyamızda, bilim insanlarının aşı geliştirmesini dört gözle bekliyoruz. Kısa süre öncesine dek şiddet uyguladığımız sağlık çalışanlarına müteşekkir olmayı da öğreniyoruz hem.
Koronavirüsün yayılma hızı dünyayı bir şok dalgasıyla sarsıyor. Hükümetler, çan eğrisini düzleştirmek için sınırlarını kapatıyor; sokağa çıkmayı engellemeye çalışıyor. Günün sonunda mevcut sistem, pandeminin yapısal nedenleriyle savaşmak yerine acil önlemlere odaklanıyor.
Bundan 5 yıl önce Bill Gates’in bir TED konuşmasını izlemiştim. Gates sıradaki virüsten neden korkmamız gerektiğini açıklıyor ve bunun modern çağımızın nükleer savaşı olacağını söylüyordu. Bu tehlikeye işaret eden pek çok bilim insanını dünya dinlemedi. Biyolog Rob Wallece yeni virüsler ve endüstriyel gıda üretimi arasındaki bağlantıyı araştırıyor; endüstriyel tarımın temelli sona erdirilmesi gereğine ve yüksek derecede kapitalistleştirilmiş gıda üretiminin, insanlığın tamamını tehlikeye atan uygulamalara dayalı olduğuna işaret ediyor.
Bu global yaşamsal kriz, sadece bireyler veya kurumlar olarak değil, ülkeler olarak da yeni çağa ne denli hazırlıksız olduğumuzun kanıtı oldu. Ülkeler ortak akıl ve işbirliğinde zaman kaybetti; sınıfta kaldı. Tarihçi Yuval Noah Harari koronavirüsün son 100 yıldaki en kötü salgın hastalık olduğunu söylüyor ve bununla başa çıkabilecek global bir lider olmadığını iddia ediyor. Harari’ye göre şu an bu konuda dünya genelinde gördüğümüz en kötü şey uyuşmazlık. Yani farklı ülkeler arasındaki koordinasyon, işbirliği eksikliği ve yalnızca ülkeler arasında değil insanlar ve hükümetlere karşı da duyulan güven eksikliği. Harari “Ülkeler arasındaki sınırları değil insanlar ve virüsler arasındaki sınırları korumalıyız.” diyor. Ona göre bu tip salgınlardan izole olma yöntemiyle değil, bilgi edinme yöntemiyle uzaklaşılabilir. “İzolasyon ile salgın hastalıkların önüne geçmek istiyorsanız bunun tek yolu taş devrine dönmeniz olabilir. ” Yuval Noah Harari’nin son günlerde beni epey derin düşüncelere salan bir uyarısı daha var: “Salgın, totaliter rejimleri güçlendirebilir. Bu durum, gelecekte gizlilik ve sağlık arasında büyük bir savaşı da beraberinde getirebilir. İnsanlar, yakın zamanda ‘salgın hastalıklardan korunma’ adı altında bütün gizliliklerini yitirebilir.”
Nesillerce kaynaklarını hor kullandığımız, yerin altını ve yerin yüzünü, göğün tabakalarını ziyan ettiğimiz dünya adeta insandan öcünü alıyor. Şimdi kendimizi kapattığımız evlerimizde, 24 saat sonrası için bile plan yapamazken, belki kalplerimizi kurutan, zihinlerimizi bulanıklaştıran virüslerle de hesaplaşırız.